Burak ERTUNA “En büyük savaşı kızım veriyor”

Beni yakından tanıyanlar ve okurlarım bilirler ki; yüreğimin sesini dinleyerek yürüdüğüm yolda, kendimi ve insanları keşfetmek birinci önceliğimdir. Yine bu keşifleri kendime saklamayıp, onaylarını aldığım güzel insanların öykülerini, belki bir yerlerde, bazı hayatlara ışık olur diye paylaştığım da iyi bilinir. Bugünkü keşfim, ne olursa olsun, önceliğine “BABA” olmayı koymuş bir isim, BURAK ARTUNA. Bizim iletişim hikayemiz, ClubHouse’da 24 saat açık bir odada başladı. Burak ARTUNA “Ben hep bir kız çocuk babası olmayı istedim” deyince, “Bir kız çocuk babası olarak, iyi ki kızım var dediğiniz bir örnek anlatır mısınız” diye sordum. İyi ki sormuşum, çünkü benim keşfim bu soruyla başladı. Haydi biz de başlayalım.

Baba olma kısmından önce sizi, sizin cümlelerinizle tanımak isterim. Hayat ve kariyer yolculuğunuzu anlatabilir misiniz?

Çok teşekkür ederim Dilek Hanım. 1972 yılında, Gölcük, Kocaeli’inde, 7 göbek asker olan bir ailenin içine doğdum. 7 yaşımda,  lösemi hastası olan tek kardeşim, ağabeyimi kaybettim. 17 yaşımda, anne ve babamın boşanması ve devamında da babamın vefatı ile hayat yolunda yalnız yürümeye başladım. 1996 senesinde uzun yıllar eğitimini aldığım profesyonel kariyeri bırakıp, sivil hayata geçmeye karar verdim. Yeniden üniversiteye başladım ve aynı zamanda geceleri yarı zamanlı işlerde çalıştım. Bir tesadüf eseri tanıştığım, global bir denizcilik firmasının CEO’sunun teklifi ile 1997 yılında Lojistik sektöründeki kariyer yolculugum başladı. 2002 senesinde, şu anda çalıştığım, yine global bir firmadan teklif aldım ve 19 yıl boyunca, farklı ülkelerde, çeşitli görevlerde bulundum. Halen, Dubai de yerleşik olarak, aynı firmanın Orta Doğu ve Afrika Bölgesi Başkan Yardımcısı olarak çalışıyorum.
“Dünyaya yüz kez gelsem, yine kızımın babası olmak isterdim” diye bir cümlenizden çok etkilendim. Ceylin’in yaşam yolculuğunun en yakın iki tanığından biri olarak, Ceylin’in uzun olmasını dilediğim yaşam yolculuğunu da sizden öğrenebilir miyiz?

Kızımız, prensesimiz Ceylin 2006 yılında dünyaya geldi. Gayet sağlıklı bir süreçte ilerlerken, 18 aylıkken bazı sorunların baş gösterdiğini farkettik. Bunlar genellikle göz teması kurmama, değişik sesler çıkarma, oyuncaklarla amacına  uygun oynamama şeklindeydi. Akabinde, çeşitli hastane temaslarımız sonrasında Otizm teshisi alarak, yeni bir zorlu yola yelken açtık. 20 aylıktan itibaren birebir özel eğitime başladık. Bu arada, Harvard Children’s Hospital’da çeşitli teşhis ve tedavi süreçleri devam etti. Su anda da, bu süreç devam ediyor. Evet, dünyaya yüz kere gelsem, yine kızımın babası olmak isterdim. Çünkü, bu yolculukta, en büyük savaşı kızım veriyor ve ben onun azimli savaşından gurur duyuyorum. Duymaya da devam edecegim.

 

Bu söyleşiyi, sizin cümlelerinizle sürdürmek isterim. “Bazen sınırlarınızın zorlandığı bir sabır sınavı” diye bir cümleniz oldu. Bu cümleyi biraz açar mısınız?”

Sonuç itibari ile bizim çocuklarımız kolay çocuklar değil ve bir durma / doyum noktaları yok. Öfke nöbetine girdikleri zaman 24 saat boyunca ağlayıp, bağırabilirler ve sabır sınırlarınızı istemsiz olarak acımasız bir şekilde zorlayabilirler. Bu bağlamda, onları neyin rahatsız ettiğini bulup, bu ortamdan uzak tutmak,  bu durumları azaltmak adına çok önemlidir.

Konuşmanızda “ötekileştirmeye” dikkat çektiniz. Bu konuyu biraz daha açar mısınız?

İnsan doğası gereği anlayamadığı şeylerden korkar ve kendisinden uzak tutmaya çalışır. Bu hareket tarzı, maalesef ötekileştirme ile sonuçlanabiliyor. Bunun önüne geçmenin en faydalı yolu; Otizmle ilgili farkındalığı her alanda ve her yaş grubunda arttırmaktan geçiyor.

 

Yine konuşmanızda bu yolculukta baba olarak ne yaparsanız yapın, en büyük yükün anneler üzerinde olduğunun altını kalın kalın çizdiniz. Bu vurgunuzu kısaca pekiştirebilir misiniz?

 

Toplumumuzda genelde erkekler çalıştığı icin ya da erkek bireyler daha yüksek maaş alabildikleri için, gün içinde çocuğun her türlü bakım ve gereksinimi anneler tarafından karşılanıyor. Aksam baba isten yorgun döndüğü için de annenin üstündeki yük artmaya devam ediyor. Bir noktada; bu yük anne tarafından tasınılamayacak bir ağırlığa ulaşabiliyor. Yükün ortak taşınması,  sürdürülebilirlik noktasında çok büyük önem taşıyor.

Yaşadığım coğrafya’da çok sayıda özel çocuk ve sınırlı sayıda özel eğitim merkezi var. Pandemi nedeniyle bu merkezler de kapandı. Pek çok ebeveyn bu merkezlerin kapanması ile kazanılan deneyimlerde gerileme yaşadıklarını bildiriyorlar. Kaygı içindeki ebeveynlere, alternatifler konusunda önerileriniz var mı?

Maalesef çok doğru. Hemen hemen bütün çocuklarımızda gerilemeler eğitim merkezlerlerinin kapanması sonucu kaçınılmaz oldu. Dürüst konuşmak gerekirse, evde egitim vermeye çalışsak da pek başarılı olamıyoruz.  Tek yapabileceğimiz, pandeminin bir an evvel bitmesi icin dua etmek gibi görünüyor.

 

Tanışmadan, sizi tanıdığım için gerçekten çok mutluyum. En büyük savaşçı Ceylin’e, anne ve baba olarak sizlere ve aynı yolu yürüyenlere mucizelerle dolu kolaylıklar dilerim. Ayırdığınız zamana teşekkür ederim. Son olarak deneyimleriniz ışığında, hepimizde daha da fazla farkındalık yaratacak mesajlarınızı paylaşabilir misiniz?

Bende cok mutlu oldum. Bu konuya eğilip,  farkındalık yaratmak için gösterdiğiniz çabanızdan  ötürü de gönülden teşekkür ederim. Otizmli bireylerin dünya nüfusunda oranı her yıl büyük bir hızla artıyor. Dolayısı ile görmezden gelmeye çalışmak, gelecekte bu bireylerle daha cok iç içe olacağımız gerçeğini değiştirmiyor. Bugünden farkındalığı arttırıp, geleceğe hazır olmak önemli diye düşünüyorum. Sevgiler.

 

KAYNAK : Dilek Orhan – Zirve Kıbrıs https://www.zirvekibris.com/yazar-burak-ertuna-en-buyuk-savasi-kizim-veriyor-231.html